Mobbing nedir?
İşyerlerinde bir veya birden fazla kişi tarafından diğer kişi ya da kişilere yönelik gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik biçimde devam eden, yıldırma, pasifize etme veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan; mağdur ya da mağdurların kişilik değerlerine, mesleki durumlarına, sosyal ilişkilerine veya sağlıklarına zarar veren; kötü niyetli, kasıtlı, olumsuz tutum ve davranışlar bütünüdür. (ÇSGB Bilgilendirme Rehberi)
Mobbing Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yukarıda belirtildiği şekliyle tanımlanmış olup, iş hayatına ilişkin güncel olarak en fazla hukuki yansıması olan kavramlardan biridir. İş davalarının pek çoğunca işçi tarafından mobbing iddiasın gündeme gelmekte ve yargılamanın seyrinde oldukça önem arz etmektedir.
Öncelikle yıldırma anlamına gelen mobbing kelimesi İngilizce kökenli olup iş hayatında sistemli şekilde gerçekleştirilen belirli olumsuz tutum ve davranışları ifade etmektedir. Mobbing en genel anlamı ile işyerlerinde gerçekleştirilen “psikolojik taciz” eylemleridir.
Belirli davranışlar bütününün mobbing olarak nitelendirilmesi için belirli unsurların olması gerekmektedir. Bu unsurlar:
• İşyerinde gerçekleşmelidir.
• Üstler tarafından astlarına uygulanabileceği gibi, astları tarafından üstlerine de uygulanabilir ya da eşitler arasında da gerçekleşebilir.
• Sistemli bir şekilde yapılmalıdır.
• Süreklilik kazanmış bir sıklıkla tekrarlanmalıdır.
• Kasıtlı yapılmalıdır.
• Yıldırma, pasifize etme ve işten uzaklaştırma amacında olmalıdır.
• Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkmalıdır.
• Kişiye yönelik olumsuz tutum ve davranışlar gizli veya açık olabilir.
Mobbingin Hukuki Niteliği
Mobbing işçi ile işveren arasındaki iş akdinin gereğinin yerine geldiği işyerinde meydana gelmektedir.. İşverenin gerek kendi fiilleriyle gerekse diğer çalışanların psikolojik taciz olarak nitelenen fiilleri engellemesi İş Kanunu gereğince onun işçiyi koruma ve gözetme borcundan kaynaklanır. Mobbing olarak nitelenebilecek fiiller aynı zamanda haksız fiil de oluşturabilir. Ancak koruma ve gözetme borcu niteliği itibariyle haksız fiil teşkil etmeyecek konularda da yükümlülük yükler.
Bu nedenle işçiye zarar veren fiil ister haksız fiil teşkil etsin, isterse etmesin, yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverenin aynı zamanda borca aykırı davranışı söz konusu olur. Bu nedenle mobbing borca aykırılık ve koruma ve gözetme yükümlülüğünün ihlali yanında, işverenin işçinin kişilik haklarını gözetme borcu, eşit davranma borcu ve hakkın kötüye kullanılması açısından da incelenmesi gerekir.
Mobbinge Uğrayan İşçinin Hakları Nelerdir?
Mobbinge uğrayan bir işçi, bu tür davranışların kaynağını ve kapsamını kanıtlayarak, iş sözleşmesini haklı sebeple feshedebilir ve tazminat hakkı doğar. İşçi, iş sözleşmesini haklı sebeple feshederek işten ayrılabilir ve kıdem tazminatını ve ihbar tazminatını talep edebilir.
İşyerinde mobbing uygulanan bir çalışanın ruhsal sağlığı, doğrudan işyerindeki iş koşullarıyla ilişkilidir ve işverenin, çalışanın sağlıklı bir ortamda çalışmasını sağlaması yasal bir yükümlülüktür. İşçi, bu süreçte yaşadığı psikolojik zorlanmalar nedeniyle işverenden tazminat talep etme hakkına sahiptir. İşçi, sadece işyerinde yaşadığı olumsuz koşullardan ötürü değil, aynı zamanda mobbing nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminini de talep edebilir.
Türkiye’de son yıllarda en güncel ve taraflar arasında en çok hukuki ve toplumsal çatışmaların yaşandığı alan kira hukuku olmaktadır. Türk ekonomisin ağır enflasyon baskısı altında yaşadığı dönüşüm gerek ev sahipleri gerek kiracılar açısından oldukça tartışmalı ve güncel bir soruna sebep olmaktadır. Kiraya veren açısından kiracının kiralanan evden tahliyesi ise en çok karşılaşılan yargılama konularından biridir. Kiraya veren kiracıyı kiralan ev ya da işyerinden hangi koşullar gerçekleştiğinde ve hangi yollarla çıkarabilecektir?
Kiracı, herhangi bir tahliye nedeni söz konusu olduğunda Kanun’un öngördüğü usule göre dava açılarak veya tahliye talepli icra takibi açılarak evden çıkarılır. Hangi durumlarda kiracı tahliyesinin mümkün olduğu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu bünyesinde düzenlenmiştir.
Kiracıyı evden çıkarma yolları aşağıdaki gibidir:
• İhtiyaç nedeni ile kiracının tahliyesi
• Yeni ev sahibinin ihtiyacı nedeniyle kiracıyı evden çıkarması
• Tahliye taahhütnamesi ile kiracı tahliyesi
• Kirayı ödemeyen kiracıyı evden çıkarma
• Aidat ödemeyen kiracıyı evden çıkarma
• İki haklı ihtar ile kiracının tahliyesi
• 10 yıllık kiracının tahliyesi
• Kiracının tadilat nedeniyle tahliyesi
• Kiracının eve zarar vermesi nedeniyle tahliyesi
• Komşuları rahatsız eden kiracının tahliyesi
• Kiracılık ilişkisinin çekilemez hale gelmesi nedeniyle kiracının tahliyesi
Listede belirtilen durumların varlığı halinde, ev sahibi kiracı tahliyesini sağlayabilir. Güncel hukuki sorunlarda en çok karşılaşılan tahliye sebepleri İhtiyaç nedeni ile kiracının tahliyesi, yeni ev sahibinin ihtiyacı nedeniyle kiracıyı evden çıkarması, tahliye taahhütnamesi ile kiracı tahliyesi, kira ve aidatın ödenmemesi nedeniyle kiracının tahliyesidir.
A. KİRAYI ÖDEMEYEN KİRACININ TAHLİYESİ
Kirayı ödemeyen kiracı, tahliye davası veya tahliye talepli icra takibi yoluyla çıkarılır. Bu iki hukuki imkan tercih edilecekse buna göre gerekli adımlar atılır. Uygulamada daha kısa sürmesi açısından tahliye talepli icra takibi yolu tercih edilmektedir.
Kirayı ödemeyen kiracı, tahliye davası yoluyla evden çıkarılmak isteniyorsa öncelikle kiracıya bir ihtarname gönderilir. Bu ihtarnamede, kiracıya ödemesini yapması için en az 30 gün süre verilir. Kiracı verilen sürede ödemeyi gerçekleştirmezse ev sahibi kiracı tahliyesi için dava açabilir.
Kirayı ödemeyen kiracıya karşı kullanılabilecek diğer hukuki yol ise tahliye talepli icra takibi başlatmaktır. Bunun için icra dairesinde takip başlatılır. İcra dairesince kiracıya ödeme emri gönderilecek ve 30 gün içinde kira bedelini ödemesi veya 7 gün içinde itirazda bulunması istenecektir. Kiracı 30 gün içinde ödemediği takdirde icra mahkemesi aracılığıyla tahliye sağlanır.
Kiracı itirazda bulunacak olursa ev sahibi itirazın kaldırılması davasını açmalı ve gerekli icra hukuku prosedürlerini yürütmelidir.
B. İHTİYAÇ NEDENİ İLE KİRACININ TAHLİYESİ
İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arz etmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Ev sahibinin kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kardeşi kiralanan taşınmaza ihtiyaç duyuyor ve söz konusu ihtiyaç gerçek, samimi ve zorunlu bir ihtiyaçsa kiracı tahliyesi sağlanabilir. İhtiyacın ispatlanması ve kiracıyı çıkarmak için dava yoluna gitmek gerekir.
Bu durumda olan ev sahibinin atması gereken adımlar, sözleşmenin belirli veya belirsiz süreli olmasına göre değişir.
Kira sözleşmesi belirli süreli ise sözleşme süresinin bitimiyle birlikte tahliye davası açılabilir. Sözleşme belirsiz süreli ise her 6 ay bir kira dönemi demektir. 6 aylık kira döneminin bitiminden en az 3 ay önce kiracıya ihtar çekilmeli ve tahliye tarihi verilmelidir. Bu tarihin gelmesiyle birlikte 1 ay içinde tahliye davası açılabilir.
İhtiyaç nedeniyle tahliye davası neticesinde kiracının tahliyesi gerçekleştikten sonra kiraya veren nezdinde “yeniden kiralama yasağı” söz konusu olacaktır.Kiraya veren; tahliye edilen taşınmazı 3 yıl boyunca, haklı bir sebep olmadıkça, tahliye edilen kiracıdan başka bir kişiye kiralayamaz. Aksi takdirde kiracının tazminat davası açma hakkı mevcuttur. Tazminat, son 1 yıllık kira bedelinden az olamaz.
C. YENİ EV SAHİBİNİN İHTİYACI NEDENİYLE KİRACIYI EVDEN ÇIKARMASI
Yeni ev sahibi; kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kardeşi eve ihtiyaç duyuyorsa, evi edinme tarihinden itibaren 1 ay içinde ihtar çekerek ve edinmeden 6 ay sonra tahliye davası açarak kiracıyı çıkarır. Bunun için söz konusu ihtiyaç samimi, gerekli ve zorunlu olmalıdır. Bunu mahkeme değerlendirecektir.
Kiracısını tahliye etmek isteyen ev sahibi, ilk 1 ay içinde ihtar çekmediği takdirde kiracıyı tahliye edemez. Dolayısıyla, ihtarnamenin hem içeriğine hem de gönderim süresine dikkat edilmelidir. Bir ihtarname örneği ve dikkat edilmesi gereken hususlar, “yeni ev sahibinin kiracıyı tahliyesi ihtarname örneği” yazımızda bulunmaktadır.
Yeni ev sahibi, edinme tarihinden itibaren 6 ay geçtikten sonra kiracı tahliyesi için dava açabilir. Dilerse bunun yerine sözleşme süresinin sona ermesini bekleyerek sözleşme bitiminden itibaren 1 ay içinde kiracı tahliyesi için dava açmayı da tercih edebilir.
TBMM Genel Kurulunda kabul edilen ve 12/03/2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı Kanunun 15. Maddesi ile 5271 sayılı Türk Ceza Kanununun 231. Maddesinde düzenlenmiş olan “Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı hükmün (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14) üncü fıkraları yeniden düzenlenmiştir. Anılan hüküm daha öncesinde Anayasa Mahkemesinin 1/06/2024 tarihli kararı ile iptal edilmiş ve hükümde gerekli yasal değişikliklerin yapılması için yasama organına süre verilmişti.
Peki TBMM Genel Kurul kararı ile kabul edilen değişiklikler ile ceza hukukunda son derece önem arz eden ve birçok vatandaşımızı doğrudan ilgilendiren HAGB ile ilgili hükümlerde güncel durum nasıl olmuştur ve hangi hükümler ne şekilde değiştirilmiştir?
A. HAGB Kararı için Sanığın Kabulü Şartı Kaldırılmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararından önce HAGB kararları İÇİN CMK 231/6 madde hükmü: “Sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.” Şeklinde idi. Ancak Anayasa Mahkemesi 1/06/2023 tarihli kararında “feragat iradesinin açık olması, sonuçlarının kişi yönünden öngörülebilir olması ve adil yargılanma hakkına ilişkin asgari güvenceye tabi bulunması” gerektiğinin altını çizmiştir. Şöyle ki; yargılama sırasında henüz davaya ilişkin deliller ve savunmalar tamamlanmadan HAGB kararına ilişkin sanığın rızasının sorulması, sanığın ceza alma korkusu ve özgür iradesi ile karar verme yetisine zarar verdiği aşikardır. Üstelik sanığa HAGB Kararına ilişkin kabul sorusunun yargılamanın hangi aşamasında sorulacağının Kanun metninde belirtilmemiş olması da Anayasa Mahkemesinin değindiği önemli bir noktadır. Sanığın ne olduğuna ilişkin hiçbir fikrinin olmadığı bir uygulamaya ilişkin henüz yargılamanın başında rızasının alınmasının sanığın iradesini etkileyeceği açıktır. Anayasa mahkemesi işbu durumu hukuka aykırı bularak CMK m.231/6 hükmünün kaldırılmasına karar vermiştir.
1/06/2024 tarihli değişiklikle birlikte HAGB kararı verilebilmesi için sanığın kabul şartı aranmayacaktır. 1/06/2024 tarihine kadar olan kararlarda ise sanığın kabulü şart olarak aranmaya devam edecektir.
B. HAGB Kararına Karşı İstinaf Yoluna Başvuru İmkanı Getirilmiştir.
1/06/2024 tarihli değişiklikten önce HAGB kararını kabul eden sanığın istinaf kanun yoluna başvuru hakkı bulunmamaktaydı. Anayasa Mahkemesi bu durumu Anayasa’nın 36. Maddesinde düzenlenen “Hak Arama Hürriyeti” maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle iptal etmiştir. Uygulamada da sanığın istinaf yoluna başvuru imkanının olmaması oldukça mağduriyet yaratan bir durum oluşturmaktaydı. Sanıklar karara CMK 231/12 ve m.267 uyarınca itiraz edebiliyor ancak itiraz kanun yolu incelemesi daha sınırlı yapıldığı için çoğunlukla sonuç alınamıyordu.
Yeni düzenleme ile birlikte CMK m. 231/12 fıkrası hükmün HAGB kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilecektir. Bölge Adliye Mahkemesince dosya inceleneceği için daha ayrıntılı ve gerçek bir itiraz incelemesi olacağı açıktır.
C. HAGB kararı müsadere hükümlerinin uygulanmasında engel oluşturmayacaktır.
CMK 231/5 hükmüne “müsadereye ilişkin hükümler hariç” ibaresi eklenmiştir. Uygulamada HAGB kararı ile birlikte müsadere edilen eşyaların iade edilip edilmeyeceği hükmün henüz açıklanmaması ve beş senelik bir denetim süreci sonucunda düşme ya da açıklanma kararına dönüşebilmesi sebebiyle karışıklık yaratmakta idi. Kimi mahkemeler henüz karar mevcut olmadığı için CMK m. 131 ve m. 132 hükümleri uyarınca sanığa iade ediyor kimi mahkemeler ise denetim süreci sonucunun beklenmesi yönünde karar vererek eşyaları müsadere ediyordu. Ancak yeni düzenleme ile birlikte eşyaların müsaderesi yönünde HAGB kararı tereddüte yer vermeyerek uygulanabilecektir. Ancak kanaatimizce düzenleme uygulamadaki sorunları ve ikilikleri kaldırmakla birlikte sorunu çözme noktasında yeni mağduriyetlere sebep olabilecektir.
D. Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi halinde ya da yükümlülüklerini ihlal etmesi halinde açıklanan hükme itiraz yolu açılmıştır.
Sanık HAGB kararı sonrasında denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi ya da yükümlülüklerini ihlal etmesi halinde hakim eski kararı olduğu gibi açıklayabileceği gibi sanığın durumu gereği yeni bir hüküm de kurabilecektir. 1/06/2024 tarihli değişiklik öncesinde bu hükme itiraz imkanı bulunmamaktaydı. Ancak değişiklikle birlikte CMK m.231/11 hükmü ile “Açıklanan veya yeni kurulan hükme itiraz edilebilir. İtiraz mercii ancak bu fıkradaki koşullarla sınırlı olarak bir değerlendirme yapabilir.” Açıklanan hükme itiraz ancak 1/06/2024 tarihi ve sonrasında verilecek HAGB kararları için mümkün olabilecektir.
Ülkemizde son on yılda boşanma davalarının artmasının birçok sebebi bulunmakla birlikte boşanma sebepleri içinde özellikle psikolojik şiddet önemli yer tutmaktadır. Şiddet yalnızca eşe karşı gerçekleştirilen fiziksel şiddeti ifade etmemekte; özellikle eşe karşı psikolojik şiddet uygulanması, uygulamada boşanma davasına ilişkin hükümlerde sıklıkla yer almaktadır. Şiddetin her türlüsü yeterli bir boşanma sebebi olduğundan boşanmada duygusal şiddet de boşanma sebepleri içerisinde yer almaktadır.
Yargıtay, birçok kararında psikolojik ve ekonomik şiddeti kusurlu davranış ve boşanma sebebi olarak görmektedir. Fiziksel, psikolojik ve/veya ekonomik şiddet içerikli davranışlar veya bu davranışlara uğrama tehlikesi, boşanma davasına konu olabileceği gibi 6284 sayılı Kanun uyarınca “koruma ve önleyici tedbir davası” açılmasına da sıklıkla sebep olabilmektedir.
Psikolojik şiddet gören eş, psikolojik şiddetin artık evlilik birliğini sürdürmesi kendisinden beklenemeyecek boyutlara vardığını düşündüğü anda psikolojik şiddet nedeniyle boşanma davası açabilir; burada bir süre sınırlaması bulunmamaktadır. Psikolojik şiddet eşlerden biri için evlilik birliğini çekilmez bir hale getirmiş ve ortak hayatı sürdürmesi kendisinden beklenemeyecek ise şiddet mağduru eş, çekişmeli boşanma davası açabilir ve bu durumda hakim, boşanmaya karar verecektir. Boşanma davasında maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunulabileceği gibi müşterek çocuk ya da çocukların varlığı durumunda velayet, çocuk lehine iştirak nafakası yahut yoksulluğa düşecek eş açısından yoksulluk nafakası da talep edilebilir.
Psikolojik Şiddet Örnekleri
• Kişiyi ailesi ve yakınlarından uzaklaştıracak türde davranışlar sergilemek.
• Kişiye kendisinin hasta veya sorunlu olduğunu hissettirmek.
• Karşı tarafa fiziksel görünümü nedeni ile hakaret etmek.
• Karşı taraf adına kararlar almak.
• Karşı tarafın sahip olduğu evcil hayvanlara şiddet uygulamak.
• Çocukları eşe karşı kullanmak onun kendisini suçlu hissetmesini sağlamak, eşi çocukları ile tehdit etmek, çocuklara karşı şiddet uygulamak.
Psikolojik şiddet sebebi ile boşanma davası açıldıktan sonra menfaatleri boşanma sebebi ile zedelenen taraf az kusurlu ya da kusursuz olması halinde maddi tazminat talebinde bulunabilmektedir. Boşanma nedeni ile kişilik hakları saldırıya uğramış olan eş kusurlu olan diğer eşten manevi tazminat talebinde de bulunabilir. Psikolojik şiddet kişilik hakları açısından bir saldırı niteliği taşımaktadır. Bu sebeple de boşanma davası psikolojik şiddet nedeni ile açıldığında manevi tazminat talebi de bu davalarda ortaya çıkabilmektedir.
Maddi ya da manevi tazminat davası açılacağı zaman boşanma davası sürerken de bu dava açılabilir. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra da maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir. Boşanma hükmü kesinleştikten sonra bir yıl içinde tazminat davasının açılması gerekmektedir. TMK uyarınca evlilik birliği boşanma davası ile sonlandırıldığında ve evliliğin boşanma sebebi ile sona ermesi ile birlikte bundan doğacak dava haklarının aranma süresi boşanma hükmü kesinleştikten sonra bir yıldır.
Psikolojik şiddet nedeni ile kişi intihara sürüklendiğinde, eş hürriyetinden mahrum kaldığında, şartlar elverdiğinde psikolojik şiddet eziyete dönüştüğünde hukuken cezalandırılması gerekir. Bu durumda fail hakkında ceza davası açılır. Yapılan yargılamada verilecek ceza ise suçun tipine bağlı olarak değişir.
Boşanma davalarında psikolojik şiddetin ispatı her türlü delil ile gerçekleştirilebilir. Tanık beyanı, sosyal medya yazışmaları psikolojik şiddetin ispatında kullanılabilecektir. Psikolojik şiddet nedeni ile açılan boşanma davalarında en sık ihtiyaç duyulan kanıtlardan biri tanıkların beyanı olmaktadır. Bu sebeple psikolojik şiddetin ispatlanabilmesi için tanık beyanlarının ayrı bir önemi bulunur.
TMK m. 174/1 uyarınca, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir. TMK m. 174/2 uyarınca, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.
Yabancı çalışma izni, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından Türkiye’de çalışmak ve ikamet etmek isteyen yabancılara verilen yasal bir haktır. Türkiye’de Yabancılara çalışma izinleri belirli bir işyeri veya işletme üzerinden verilebilmektedir. Yabancılara istedikleri herhangi bir işyerinde çalışabilmesine imkân veren bir izin sistemi mevcut değildir. Çalışma izin başvurularının yabancı şahsı çalıştırmak isteyen işveren tarafından yapılması zorunludur. Yabancı çalışma izni, yasal bir zorunluluk olup her iki tarafı da bağlayıcıdır. Çünkü sadece çalışanın değil, o çalışana istihdam eden birey ya da kuruluşları da bağlar. Dolayısıyla bu kanuni zorunluluğun yerine getirilmesi şart olup birçok kriterle belirlenmektedir. Bunun yanında Türkiye’de çalışacak yabancı kişi ve çalıştıran kurum kendisinden istenen tüm kriterleri sağlasa bile bu izin verilmeyebilir. Çünkü yerine getirilmesi gereken birçok özel gereklilik vardır. Bu nedenle profesyonel destek alınması önemlidir.
Yabancıların uyruklu kişilerin çalışma izinleri; 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu(“Kanun”) hükümlerine uygun olarak Çalışma ve Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı tarafından verilmektedir. Kanun kapsamında yer alan yabancıların çalışma izni olmaksızın Türkiye’de çalışmaları ve çalıştırılmaları esas itibariyle yasaktır. Çalışma izni ikamet izni yerine sayıldığı için süresi devam ettiği sürece ikamet izni alınması gerekmemektedir. Ancak çalışma izninin süresi dolması halinde ikamet izni gibi 10 gün daha yasal hakkı olup bu süre içinde amacına uygun ikamet iznine başvuru yapılabilir. Eğer yabancının hem çalışma izni hem de ikamet izin belgesi var ise çalışma izninin iptal olması halinde ikamet izni iptal olmayıp yasal kalış hakkı sağlamaktadır. CTN Hukuk ve Danışmanlık olarak bu yazımızda yabancı çalışma izni detaylı şekilde ele alınmıştır.
Çalışma İzni Nedir?
Yabancıların ülkemizde çalışmaları hususundaki sınırlamaların en önemlilerinden biri, çalışma izni alma zorunluluğudur. Buna göre, ülkemizde çalışmak isteyen yabancı, işe başlamadan önce, “çalışma izni” almak zorundadır. Çalışma izni, izin sahibi yabancıya belli bir süre için ülkemizde çalışma ve oturma hakkını veren, ilgili kurum tarafından düzenlenen belgedir. Bu konu, 13.08.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6735 sayılı Uluslararası İşgücü Kanunu ile düzenlenmiştir. Anılan kanunun 1. maddesine göre; “bu kanunun amacı; uluslararası işgücüne ilişkin politikaların belirlenmesi, uygulanması, izlenmesi ile yabancılara verilecek çalışma izni ve çalışma izni muafiyetlerine dair iş ve işlemlerde izlenecek usul ve esasları, yetki ve sorumlulukları ve uluslararası işgücü alanındaki hak ve yükümlülükleri düzenlemektir.”
Yasanın 2. maddesinde ise kanunun kapsamı belirlenmiştir. Bu madde gereğince, “bu Kanun; Türkiye’de çalışmak için başvuruda bulunan veya çalışan, bir işveren yanında mesleki eğitim görmek üzere başvuruda bulunan veya görmekte olan, staj yapmak üzere başvuruda bulunan veya staj yapan yabancılar ile Türkiye’de geçici nitelikte hizmet sunumu amacıyla bulunan sınır ötesi hizmet sunucusu yabancıları ve yabancı çalıştıran veya çalıştırmak üzere başvuruda bulunan … kapsar.” 6735 sayılı Kanun uyarınca, ülkemizde “bağımlı veya bağımsız olarak” çalışmak isteyen yabancının çalışma izni alması şarttır. Bir yabancının kural olarak, çalışma izni olmadan Türkiye’de bulunabilmesi ve çalışabilmesi hukuken mümkün değildir. Öte yandan, çalışma izni olmaksızın ülkemizde bulunan, ülkemizde çalışan yabancılar ile işverenler aleyhine idari para cezası ile süreli giriş yasağı gibi yaptırımlar düzenlenmiştir.
Çalışma İzninin Türleri Nelerdir?
Türk hukukunda çalışma izninin farklı türleri bulunmaktadır. Bunlar;
• Süreli çalışma izni
• Süresiz çalışma izni
• Bağımsız çalışma izni
• İstisnai çalışma iznidir.
Süreli çalışma izni, ülkemizde çalışmak için başvuran, başvurusu olumlu karşılanan yabancıya, hizmet veya iş sözleşmesinin süresinden uzun olmamak koşuluyla, belirli bir işyerinde ya da bunlarla aynı işkolundaki işyerinde belirli bir işte çalışma şartıyla verilir. Öte yandan süreli çalışma izni, ilk kez başvuruna en çok bir yıl geçerli olmak üzere verilmektedir.
Süresiz çalışma izni ise Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu uyarınca ülkemizde uzun süreli oturma izni veya asgari sekiz yıl çalışma iznine sahip olan yabancıların başvurabileceği bir izin türüdür. Ama süresiz çalışma izni için gereken koşulların bulunması, süresiz çalışma izni alma bakımından mutlak hak vermez. Bağımsız çalışma izni ise, yasalarda düzenlenmiş olan özel şartların gerçekleşmesi halinde profesyonel meslek sahibi yabancılara verilir. Bağımsız çalışma izni, belli bir süreye tabi olacak şekilde düzenlenir.
• Süreli Çalışma İzni
Yabancı çalışanın işin süresi, hizmet akdi ve ikamet iznine göre belirli bir meslek, iş ve işletmede çalışması için ilk başvuruda 1 yıl uzatmalarda ise 2 veya 3 yıl olarak verilen izne, süreli yabancı çalışma izni denir. Bu izin süresi dolduktan sonra ise aynı işletme veya meslekte çalışmak kaydı ile 2 yıla kadar uzatılabilmektedir. 3 yılın dolmasının ardından ise aynı meslekte fakat farklı işyerinde çalışmak kaydı ile 6 yıla kadar uzatılabilmektedir. Bunun yanında bu kişinin eşi ve çocukları da en az 5 yıl boyunca kesintisiz ve kanuni olarak Türkiye’de ikamet ederse onlara da süreli izin verilebilmektedir. Ayrıca bu iznin ilgili bakanlık kararı ile coğrafi geçerlilik alanı daraltılabilmekte veya genişletilebilmektedir. Bu iznin alınması için gerekli evraklar:
• Faaliyet Belgesi
• Ticaret Sicil Gazetesi
• Son yıla ait Kurumlar Beyannamesi
• Sgk e-bildirge yetkilisine ait e-imza
• Yabancının pasaport fotokopisi
• Yabancının diploma tercümesi
• Yabancıya ait 1 adet biometrik fotoğraf
• Bağımsız Çalışma İzni
Kanuni olarak Türkiye’de en az 5 yıl kesintisiz ikamet eden yabancılara verilen bağımsız çalışma izni, kişinin istihdam üzerinde olumlu etkileri olması şartıyla verilmektedir. Kişinin yaptığı çalışma ile ekonomik kalkınmaya katkı sağlaması gerekir. Söz konusu istihdam ve ekonomik kalkınmaya katkıları ise ilgili mercilerin beyanları ile belirlenmektedir. Bağımsız yabancı çalışma izni mesleki hizmetler kapsamında kalan kişilere verilmektedir. Bu kişiler ilgili mevzuatların belirlediği kriterlerdeki mesleklerini yaptıklarına dair belgeyi ise çalıştıkları kurum ya da kuruluşlardan alarak bakanlığa ibraz eder. Şayet uygun görülüyorsa izin verilirken bu hak 3 ay boyunca geçerliliğini korur. Bu iznin alınması için gerekli evraklar:
• İzni alacak kişinin geldiği ülkeden aldığı vergi sicil belgesi
• Çalışacak kişinin faaliyet göstereceği mesleğe yönelik mesleki, teknik ve bilimsel evraklar
• Yabancının Türkiye’de kanuni ve kesintisiz olarak 5 yıl ikamet ettiğine dair emniyetten alınan belgeler
• İlgili yasanın 40. maddesinde belirtilen evraklar.
• Süresiz Çalışma İzni
Türkiye’de en az 8 yıl kesintisiz ve kanuni olarak ikametgâh eden ve 6 yıl süresince yasal olarak çalışan yabancılara sınırsız izin verilmektedir. İzni alacak yabancının çalışma hayatındaki gelişmeler ve iş piyasasındaki durumu ise izin verilirken dikkate alınmaz. Çünkü ilgili mercilerin onay vermesi yeterlidir. Bu izin kişiyi coğrafi alan, mülki, mesleki ve işletme olarak sınırlandırmaz. Bu iznin alınması için gerekli evraklar:
• Kişinin en az 8 yıl kesintisiz ve kanuni olarak Türkiye’de ikamet ettiğine dair emniyetten alınan evraklar
• İşyerinden toplamda 6 yıllık yasal çalıştığını belirleyen evraklar
• Şehir planlayıcı, mimar ve mühendis olarak çalışacak olan yabancıların, görev alacağı mesleğe ait odadan alacağı geçici üyelik belgesi
• İstisnai Çalışma İzni
İstisnai yabancı çalışma izni; Türkiye’nin taraf olduğu çoklu ve ikili sözleşmelerle aksi belirtilmediği sürece bazı statülere verilen izinlerdir. Bu izni alan kişiler kanunda belirtilen izin sürelerine tabi tutulmaz. İzni alacak yabancı kişilerin mesleki hizmete dair mevzuatlara ve ulusal mevzuatlara uygun davranması şarttır. İstisnai izin verilen statüler:
• Kültürel ve bilimsel faaliyetler gerçekleştirmek için 4 aydan fazla süre Türkiye’ye gelecekler,
• Kanun kapsamında yetki verilmiş bakanlar ve her türlü tesis, hizmet ve mal alımı yapacaklar ile inşaatta çalışacak kilit personeller,
• AB üyesi ülke vatandaşları ile AB üyesi olmayan eş ve çocukları,
• Türkiye’de doğan ve burada meslek, yüksek okul ve üniversiteden mezun olanlar,
• Bir Türk ile en az 3 yıl evli kalanlar,
• Türkiye’de büyükelçilik bünyesinde görev yapan kültür, din görevlileri ile öğretmenler ile onların eş ve çocukları,
• Kilit personeller,
• Sportif, kültürel ve bilimsel amaçlı kısa süreliğine Türkiye’ye gelenler,
• AB üyesi ülkelerin vatandaşlarıyla onların eş ve çocukları,
• 2510 sayılı kanun kapsamındakiler,
• Türk vatandaşlığını kaybedenler,
• Türkiye’ye yerleşen yabancılar ile onların eş ve çocukları, istisnai yabancı çalışma izni alabilirler.
Bu iznin iptal ve uzatılması yönetmeliğin genel hükümlerine tabi olarak yapılmaktadır. Bunun yanında verilen izinler ilgili mesleki mevzuatlara uyulmadığı takdirde iptal edilebilmektedir.
2025 Yılında Kaçak Yabancılar İçin Af Çıktı! Artık Yasal Statü Kazanmak Mümkün!
Türkiye’de kaçak olarak yaşayan ve çalışan yabancılar için müjdeli haber geldi: 2025 yabancı çalışma izni affı resmen yürürlüğe girdi! Eğer siz de uzun süredir kaçak yabancı olarak Türkiye’de bulunuyorsanız, şimdi yasal çalışma izni ve buna bağlı olarak ikamet izni alma fırsatınız var.
Özellikle ev hizmetlerinde çalışan kaçak çocuk bakıcısı, kaçak hasta bakıcısı, yaşlı bakım elemanı, temizlik görevlisi, çoban ve benzeri işlerde görev yapan kaçak yabancılar için af, 2025 yılı itibariyle önemli bir düzenlemeyi beraberinde getiriyor. Bu düzenleme sayesinde yıllardır çözüm bekleyen binlerce yabancı, artık yasal zemine oturabilecek.
Kaçak Yabancılar İçin Af Kimleri Kapsıyor?
• Türkiye’ye turist vizesiyle gelip süresi dolmasına rağmen ülkede kalmaya devam edenler,
• İzinsiz şekilde evlerde çocuk bakıcılığı yapan yabancılar,
• Yaşlı ve hasta bakımı alanlarında çalışan ama izni olmayan kişiler,
• Çiftliklerde, kırsal alanlarda çoban veya yardımcı personel olarak çalışan kaçak yabancılar,
• Oturma izni alamadığı için ikamet izni sorunu yaşayan yabancı bireyler,
• Uzun süredir Türkiye’de kaçak yaşayan yabancılar bu affın kapsamına girebilir.
2025 Yabancı Çalışma İzni Affı ile Neler Değişiyor?
• Çalışma izni affı ile, artık yabancılar kayıt dışı çalışmaya son verebilecek.
• Bu sayede işverenler de yasal çalıştırma yükümlülüğünü yerine getirmiş olacak.
• Kaçak hasta bakıcısı, kaçak çocuk bakıcısı ve benzeri alanlardaki kişiler artık SGK kaydıyla, sosyal güvenceli şekilde çalışabilecek.
• Ev yardımcısı af düzenlemesi kapsamında hem çalışan hem işveren için cezai riskler ortadan kalkacak.
Bu Af Size Ne Kazandırır?
• Çalışma izni ile birlikte ikamet izni alma hakkı,
• Sağlık hizmetlerinden yasal olarak faydalanma,
• Sosyal güvenlik sistemi kapsamına girme,
• Türkiye’de yasal yollardan uzun süreli oturum hakkı,
• Gelecekte vatandaşlık başvurusu yapabilme imkanı.
Neden Şimdi Başvurmalısınız?
Çünkü bu af geçici bir süre için uygulanacak. 2025 yabancı çalışma izni affı, süreyle sınırlı ve belirli koşullara bağlı. Geç kalırsanız bir daha böyle bir fırsat yakalamayabilirsiniz.
Kaçak yabancılar için af, Türkiye’de yıllardır beklenen ve hem çalışanları hem de işverenleri rahatlatan büyük bir düzenlemedir. Eğer siz de bu kapsama giriyorsanız hemen bizimle iletişime geçin. Sizin yerinize tüm evrakları hazırlayalım, başvurularınızı yasal ve güvenli şekilde gerçekleştirelim.
Sıkça Sorulan Sorular ve Cevapları
1) Kaçak çocuk bakıcısı af kapsamında mı?
Evet, ev hizmetlerinde çalışan kaçak çocuk bakıcısı bu af kapsamında çalışma izni alabilir.
2) Kaçak hasta bakıcısı olarak çalışan biri çalışma izni alabilir mi?
Evet. 2025 yabancı çalışma izni affı ile birlikte kaçak çalışan hasta bakıcılarına da ikamet izni ile birlikte çalışma hakkı sunulmaktadır.
3) Ev yardımcısı af düzenlemesi nedir?
Ev hizmetlerinde çalışan yabancılar için çıkarılan ve çalışma izni ile ikamet izni almayı kolaylaştıran yeni düzenlemeye verilen addır.
4) 2025 yabancı çalışma izni affı nasıl başvurulur?
İlgili belgelerle birlikte uzman danışmanlık ofisimize başvurarak süreci eksiksiz şekilde yönetebilirsiniz. Biz sizin adınıza tüm işlemleri gerçekleştiriyoruz.
Kaçak yabancılar için af artık bir hayal değil, gerçek!
2025 yılında çıkan yabancı çalışma izni affı ile siz de yasal bir hayat kurabilirsiniz.
Şimdi bize ulaşın, bir telefonla her şeyi başlatalım.
Yarın için bugünden harekete geçin!
Türkiye’de çeşitli nedenlerle yabancılar hakkında sınır dışı kararı (deport) verilebilir. Deport kararı, yabancının Türkiye’ye girişini belirli sürelerle yasaklar. Ancak bu karar kesin değildir. İtiraz, dava veya özel izinle deport kaldırma mümkündür.
Deport (Sınır Dışı) Kararı Neden Verilir ?
• Vize veya ikamet süresinin aşılması (kaçak kalış)
• Çalışma izni olmadan kaçak çalışma
• Sahte evrak kullanımı
• Kamu düzeni ve güvenliğine tehdit
• Kaçak giriş veya çıkış ihlali
⚠️ Deport kararı alan yabancılar Türkiye’ye 1–5 yıl arasında giriş yasağı ile karşılaşır.
Deport Kaldırma Mümkün mü?
Evet. Deport kararı hukuki yollarla kaldırılabilir. Bunun için 3 ana yöntem vardır:
1. İdari İtiraz: Göç İdaresi’ne yazılı başvuru yapılır.
2. İptal Davası: İdare Mahkemesi’nde dava açılır.
3. Özel Durum Başvurusu: Türk vatandaşı eşi/çocuğu olan, sağlık sorunu yaşayan veya insani ikamete uygun kişiler için deport kaldırılabilir.
Deport Kaldırma İçin Başvuru Süreci
Adım adım süreç :
1. Deport karar belgesinin alınması
2. Pasaportun ve kimlik belgelerinin hazırlanması
3. Türk vatandaşı eşi veya çocuğu varsa belgelerin eklenmesi
4. Avukat aracılığıyla Göç İdaresi’ne itiraz başvurusu yapılması
5. Gerekirse idare mahkemesinde iptal davası açılması
Deport Kaldırmada Özel Durumlar
• Türk Vatandaşı ile Evlilik: Deport kararı aile birliğine zarar veriyorsa kaldırılabilir.
• Türk Vatandaşı Çocuğu Olanlar: Çocuğun üstün yararı gözetilerek deport iptal edilebilir.
• Sağlık Sorunları: Kronik rahatsızlığı olan yabancılar insani ikamet kapsamında korunur.
• Çalışma İzni veya Af Düzenlemesi: Geçmişte deport kararı olsa bile çalışma izni ile kaldırılabilir.
Deport Kaldırmanın Avantajları
• Türkiye’ye yeniden giriş hakkı
• Oturma izni başvurusu yapabilme
• Çalışma izni alma fırsatı
• SGK sigortası ve sosyal güvence
• Sınır dışı edilme riskinin kalkması
Deport Kararını Kimler Kaldırabilir?
• Türk vatandaşı ile evli yabancılar
• Türk vatandaşı çocuğu olanlar
• Çalışma izni alabilecek durumda olanlar
• Sağlık sorunları bulunan yabancılar
• Yanlış veya haksız yere deport kararı verilenler
📌 Türkiye’de deport kararıyla karşı karşıyaysanız, hukuki süreci ertelemeden başlatmanız gerekir. 👉 Biz sizin için itiraz dilekçenizi hazırlar, davanızı açar ve deport kararını kaldırmak için tüm süreci yönetiriz.
İşten nasıl ayrıldığınız fark etmez, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti, bayram tatili alacakları ve mobbing tazminatı dahil tüm işçilik haklarınızı almak için buradayız.
Danışmanlık ücretsiz, davanızı profesyonelce takip ediyoruz. Hemen iletişime geçin!
Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
Kıdem tazminatını hangi şartlarda alabilirim?
En az 1 yıl çalıştıysanız ve işten kendi kusurunuz olmadan ayrıldıysanız, kıdem tazminatı alabilirsiniz.
İhbar tazminatı nasıl alınır?
İşveren sizi ihbarsız veya süreden önce işten çıkardıysa, ihbar tazminatı talep edebilirsiniz.
Fazla mesai ücreti nasıl hesaplanır?
Haftalık 45 saati aşan çalışmalar için %50 zamlı fazla mesai ücreti isteyebilirsiniz.
Bayram ve resmi tatilde çalıştım, ne yapmalıyım?
Resmi tatil ve bayram günlerinde çalıştıysanız, her gün için ek 1 günlük ücret (yevmiyeniz) alabilirsiniz.
Yıllık izin parasını nasıl alırım?
Kullanmadığınız yıllık izinlerinizin ücretini işten ayrılırken toplu olarak alabilirsiniz.
Mobbing tazminatı nasıl alınır?
İş yerinde psikolojik baskı, ayrımcılık veya mobbinge uğradıysanız, mobbing tazminatı için dava açabilirsiniz.
İşçilik alacaklarında zaman aşımı kaç yıl?
Tüm işçilik alacakları için 5 yıl içinde dava açmanız gerekir.
Uyuşturucu maddeyi (esrar, eroin, kokain vb.) kişisel kullanım amacıyla satın alan, herhangi bir surette uyuşturucu maddeyi kabul eden, kullanma amacıyla bulunduran veya herhangi bir şekilde uyuşturucu madde kullanan kişi uyuşturucu madde kullanma veya bulundurma suçunu işlemiş olur (TCK md.191).
TCK m.191’deki suç genel olarak iki farklı şekilde işlenebilir:
• Uyuşturucu madde kullanma,
• Kullanmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma, satın alma veya kabul etme.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma; bir kimsenin, uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi, ağız ya da burun yoluyla ya da damarına veya deri altına şırınga ederek veya ettirerek ya da başka bir biçimde vücuduna alması olarak tanımlanmaktadır
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma, bir kimsenin, kendisine veya başkasına ait uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi, kullanmak amacıyla fiili ve/veya hukuki egemenliği altında tutmasıdır. Bulundurma, uyuşturucu veya uyarıcı madde üzerinde fiili egemenlik ilişkisinin devam ettirilmesi anlamına gelmektedir. Burada kesintisiz suç söz konusu olduğundan, uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmanın kısa veya uzun süreli olmasının suçun oluşumu açısından bir önemi bulunmamaktadır.(YCGK-K.2020/102).
Kişisel ihtiyacı aşacak ölçüde uyuşturucu madde bulundurulması halinde, fail, uyuşturucu madde ticareti suçu ile cezalandırılmaktadır.
Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurma Suçunun Şartları
“Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu” ile “uyuşturucu madde ticareti suçu” birbirine karıştırılmamalıdır. İşlenen fiilin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma mı yoksa uyuşturucu madde ticareti mi olduğunun tespiti için sanığın “bulundurma amacının” değerlendirilmesi gerekir. Sanığın amacı şu kriterler gözetilerek anlaşılmaya çalışılır (YCGK-K.2013/423):
1. Uyuşturucu Maddenin Miktarı: Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma ile uyuşturucu madde ticareti açısından en önemli ölçüt, yakalanan uyuşturucu maddenin miktarıdır. Sanığın kişisel ihtiyaç sınırını aşacak miktarda uyuşturucu madde bulundurması, uyuşturucu maddeyi kişisel kullanım amacı dışında (Örn, satış, nakil vs) bulundurduğunun göstergesidir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik göstermekle birlikte, örneğin, Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Buna göre yıllık kullanım miktarının üzerinde uyuşturucu madde bulunduran sanığın, uyuşturucu maddeyi kullanma amacı dışında bulundurduğu kabul edilmektedir.
2. Failin Davranışları: Sanığın elindeki uyuşturucu maddeyi başkasına satma ya da devir veya tedarik etme hususunda herhangi bir davranış içerisine girip girmediği araştırılmalıdır. Failin davranışları uyuşturucu maddeyi kullanma amacına yönelik olmalıdır. Örneğin, failden uyuşturucu madde satın aldığını söyleyen tanık veya başkaca sanık beyanı varsa, fiil uyuşturucu madde ticareti suçu olarak vasıflandırılır. Failin, uyuşturucuyu satmak üzere müşteri arayışına girmesi, pazarlık yapması veya numune göstermesi gibi davranışlar uyuşturucu madde ticareti suçu işlendiğine dair hususlardır.
3. Uyuşturucu Maddenin Bulundurulduğu Yer: Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin sanık tarafından bulundurulduğu yer dikkate alınarak uyuşturucu maddenin kullanmak için mi yoksa ticaret için mi bulundurulduğu tespit edilmelidir. Kişisel ihtiyacı için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla ulaşabileceği bir yerde bulundurur (Örneğin, ev, işyeri vb.). Uyuşturucu maddenin kolayca ulaşılamayacak bir yerde zulalanmış olması (örneğin bir depoda) uyuşturucu madde ticareti (alım-satım) yapıldığının göstergesidir.
4. Uyuşturucu Maddenin Bulunduruluş Şekli: Uyuşturucu veya uyarıcı maddenin bulunduruluş şekli de suç vasfının tespiti açısından önemli ölçütlerden biridir. Uyuşturucu maddenin çok sayıda ve özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde bulunması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartı sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yer veya yakınında hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin yakalanması, uyuşturucunun kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirti olacaktır. Madde bulaşıklı hassas terazi ele geçirilmesi de uyuşturucu ticareti yapıldığına ilişkin bir belirti olarak değerlendirilmektedir.
5. Bulundurulan Uyuşturucu Maddenin Çeşitliliği: Uyuşturucu maddeler ayrı ayrı kullanım sınırında olsa bile, çeşitli uyuşturucu maddelerin birlikte bulundurulması, uyuşturucu madde ticareti suçu işlendiği hususunda bir belirtidir. Buna göre; esrar, eroin, kokain, MDMA, sentetik kannabinoid gibi maddelerin bir arada bulundurulması uyuşturucunun kullanma amacıyla değil, ticaret amacıyla bulundurulduğunu gösterir.
6. Sanığın Uyuşturucu Madde Kullanıp Kullanmadığı: Uyuşturucu madde kullanan bir kimsenin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurabileceği varsayılmaktadır.
7. Sanığın Sosya-Ekonomik Durumu ve Geliri: Diğer delillerle birlikte sanığın sosyal ve ekonomik durumu da göz önünde bulundurularak geçimini nasıl sağladığı gelirinin kaynağı gibi olgular da suçun işlenip işlenmediğinin anlaşılması açısından bir kriter olarak değerlendirilmektedir.
Uyuşturucu Madde Kullanma veya Bulundurma Suçunun Cezası
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. Yani, bu halde suçun cezası 3 yıldan 7,5 yıla kadar hapis cezasıdır.
Uyuşturucu Madde Kullanma ve Bulundurma Suçunda Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi
Uyuşturucu madde kullanma suçu nedeniyle başlatılan soruşturma neticesinde, toplanan delillerle kamu davası açmak için yeterli şüphe olduğunu tespit eden Cumhuriyet savcısı şüpheli hakkında 5 yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verir. Cumhuriyet savcısı, bu durumda şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmaması veya yasakları ihlal etmesi halinde hangi sonuçların doğacağı konusunda uyarır.
Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre denetimli serbestlik müdürlüğünün teklifi üzerine veya resen Cumhuriyet savcısının kararı ile altışar aylık sürelerle en fazla iki yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir. Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar verir.
Kişinin, erteleme süresi zarfında aşağıdaki fiilleri işlemesi halinde erteleme kararı kaldırılarak kamu davası açılır:
• Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,
• Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,
• Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması.
Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz.
Uyuşturucu Kullanma Suçunda Denetimli Serbestlik ve İhlali
Uyuşturucu madde kullanma veya bulundurma suçunda denetimli serbestlik tedbiri şu şekilde bir prosedür ile uygulanmaktadır:
Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında verilen 5 yıl süreli kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararını ve şüpheliye yüklenen yükümlülükleri şüpheliye tebliğ eder. Soruşturma dosyası takibin yapılması için Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğüne gönderilir. Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü de şüpheliye tebligat çıkartarak tebliğden itibaren 10 gün içinde şube müdürlüğüne başvurarak denetim programına katılmasını ister. Şüphelinin 10 gün içinde Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü’ne başvurması bir zorunluluktur. Şüpheli 10 günlük yasal süresi içinde Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğüne başvurmadığı takdirde hakkında denetimli serbestlik programına uymadığına dair tutanak düzenlenip dosya tekrar savcılığa gönderilmektedir. Cumhuriyet savcısı da tebligata rağmen denetime uyulmadığı gerekçesiyle şüpheli hakkında bir iddianame düzenleyerek kamu davası açmaktadır.
Şüpheli, 10 günlük süre içerisinde başvurarak denetimli serbestlik programı başladıktan sonra 2 kez programı ihlal ettiği takdirde, denetim serbestlik dosyası ihlalden dolayı kapatılıp savcılığa gönderilmektedir.
Şüpheli erteleme süresi zarfında denetimli serbestlik yükümlülüklerine aykırı davranmadığı ve yasakları ihlal etmediği takdirde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
Denetimli serbestlik yükümlülükleri ihlal edildiği takdirde, mahkemece duruşma açılır. Mahkeme, daha önce savunması alınmış olmak koşuluyla sanığa, “tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığının iddia edilmesi nedeniyle, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunması veya diyeceklerini duruşma gününe kadar yazılı olarak bildirmesi gerektiği, mazeretsiz olarak duruşmaya gelmediği ve diyeceklerini yazılı olarak bildirmediği takdirde tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymadığı kabul edilerek, cezaya hükmolunabileceği” uyarısını içeren davetiye tebliğ eder. Sanık davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmez veya diyeceklerini yazılı olarak da bildirmez ise, mahekeme, sanığın yokluğunda hüküm verilebilecektir.
Cezanın Ertelenmesi, Adli Para Cezasına Çevirme ve HAGB
Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Uyuşturucu madde kullanma suçu, ceza miktarı nedeniyle adli para cezasına çevrilmeye elverişli suçlardan değildir.
Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sanık hakkında hükmolunan cezanın belli bir denetim süresi içerisinde sonuç doğurmaması, denetim süresi içerisinde belli koşullar yerine getirildiğinde ceza kararının hiçbir sonuç doğurmayacak şekilde ortadan kaldırılması davanın düşmesine neden olan bir ceza muhakemesi kurumudur. Uyuşturucu madde kullanma suçu nedeniyle, kamu davası açıldıktan sonra yapılan yargılama neticesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması (hagb) kararı verilebilir.
Erteleme, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Uyuşturucu madde kullanma suçunun hapis cezası ertelenebilir.
Mahkumiyet Halinde Tedavi ve Rehabilitasyon Tedbiri
TCK m.191 gereği mahkumiyetine karar verilen hükümlülerin cezalarının infazı aşamasında denetimli serbestlik programı kapsamında tedavi ve rehabilitasyon programı uygulanır.
Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinde yer alan kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçundan hükümlü olanlar ayrıca tedavi ve rehabilitasyon programlarına katılma yükümlülüğüne tabi tutulur (5275 sayılı Kanun m.105/A-5).
Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunda Etkin pişmanlık (TCK 192)
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce, bu maddeyi kimden, nerede ve ne zaman temin ettiğini merciine haber vererek suçluların yakalanmalarını veya uyuşturucu veya uyarıcı maddenin ele geçirilmesini kolaylaştırırsa, hakkında cezaya hükmolunmaz.
Bu suçlar haber alındıktan sonra gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir.
Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı soruşturma başlatılmadan önce resmi makamlara başvurarak tedavi ettirilmesini isterse, cezaya hükmolunmaz.
Uyuşturucu Madde Kişisel Kullanım Sınırı/Miktarı (HSYK Görüşü)
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, 16-19 Mayıs 2013 tarihli hukuki müzakare toplantı tutanağı ile uyuşturucu madde kişisel kullanım miktarı/sınırı konusunda aşağıdaki görüşü ifade etmiştir:
Yaygın uygulama kriterlerine göre, her ne kadar mahkemelerde yıllık 1 kg. Esrar bulundurmanın kişisel ihtiyaç miktarı olarak bilinse bile son zamanlarda uyuşturucu madde nakletme ve ticaret suçlarında daha küçük miktarlar taşınarak bu suç işlendiği için yıllık net 600-700 gram üzerindeki esrar maddesinin ticaret amacıyla bulundurma olarak Yargıtay’ca benimsediği gözlemlenmiştir.
Eroin ve kokain maddelerinde başka bir yan delil yoksa kişiden ele geçirilen 20 gram ve üzeri madde, uyuşturucu madde içeren sentetik haplarda ise 50 adet ve üzerinin kullanım amacıyla değil ticaret amacıyla bulundurulduğu yine Yargıtay’ca benimsendiği paylaşılmıştır.
Yapılan araştırmalarda esrar maddesinde günlük kullanım miktarının 2 gram, eroinde 150 miligram, kokainde 60 miligram, haplarda 3-4 adet olduğu görülmüştür.
Kişide yukarıda paylaşılan miktarlardan daha düşük ancak birden fazla çeşit uyuşturucu madde ele geçtiğinde de fiilin ticaret suçunu oluşturacağı değerlendirilmiştir. Örneğin, kişide 50 gram esrar, 2 gram eroin, 8 adet hap ele geçmişse bu durumda fiilin uyuşturucu madde ticareti suçunu oluşturduğuna ilişkin Yargıtay’ın kararları olduğu belirtilmiştir. Bu kıstaslar temel olarak gözetilse bile her dosya ve her sanık kendine özgü şartlarıyla değerlendirileceği ifade edilmiştir.
Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunda Zamanaşımı ve Şikayet
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçu takibi şikayete bağlı suçlar kategorisinde olan suçlardan değildir. Bu nedenle, suçun takibi için herhangi bir şikayet süresi yoktur. Suç, dava zamanaşımı süresine riayet edilmek şartıyla her zaman soruşturma ve kovuşturma konusu yapılabilir.
Dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren belli bir süre geçtiği halde ceza davası kanuni süre içinde sonuçlandırılmamış ise davanın düşmesine yol açan bir ceza hukuku kurumudur. Uyuşturucu madde kullanma veya bulundurma suçu için dava zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunda İspat
Uyuşturucu madde kullanma suçu daha çok sanıklarda uyuşturucu madde ele geçirilmesi suretiyle ispatlanmaktadır. Uyuşturucu madde ele geçirilemediği hallerde tıbbi delillere dayalı bir şekilde sanığın uyuşturucu madde kullandığı ispatlanmalıdır. Sanığın uyuşturucu madde kullandığına ilişkin soyut ikrarına dayanılarak cezalandırılması hukuka aykırıdır. Çünkü, uyuşturucu kullandığını ikrar eden sanığın ne tür bir uyuşturucu kullandığını tespit etmek mümkün olmadığından suçun ispatlandığı kabul edilemez.
Sanık uyuşturucu madde kullandığını söylemiş ise de, sanığa ait uyuşturucu maddenin ele geçirilememesi, uyuşturucu madde kullandığının tıbben saptanamamış olması ve soyut ikrarı dışında, yüklenen suçu işlediğini somut bir olgu olarak ortaya koyan, her türlü şüpheden uzak, yasal ve yeterli herhangi bir kanıtın da bulunmadığının anlaşılması karşısında; beraatine karar verilmesi gerekirken, mahkûmiyetine hükmedilmesi, bozma nedenidir (Y10CD-2020/1319).
Sanık uyuşturucu madde kullandığını söylemiş ise de, sanığa ait uyuşturucu maddenin ele geçirilememesi nedeniyle kullandığını söylediği maddelerin niteliklerinin belirlenmesinin mümkün olmaması, uyuşturucu madde kullandığının tıbben saptanamamış olması ve soyut ikrarı dışında dava tarihi öncesi yüklenen suçu işlediğinin somut bir olgu olarak ortaya koyan her türlü şüpheden uzak yasal ve yeterli herhangi bir kanıtında bulunmadığının anlaşılması karşısında, beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi, bozma nedenidir (Y10CD-K.2019/1620).
Uyuşturucu Maddenin Kanda ve İdrarda Tespit Edilebilme Süresi Nedir?
Uyuşturucu maddelerin kanda ve idrarda kalma/bulunabilme süreleri, maddenin türüne ve yoğunluğuna göre değişmekle birlikte genel olarak şu şekildedir:
1. Esrar ve Kenevir: Esrar ve/veya kenevir bitkisinin etkin maddesi olan THC (Delta 9 Tetra Hidro Cannabinol)’nin kandaki tespit edilebilme süresi, bireysel farklılıklar olmakla ve alınan esrarın içerdiği THC konsantrasyonuna göre değişmekle birlikte ortalama olarak bir kullanımlık esrar içenlerde (3) gün, kronik kullanıcılarda ise (2) haftadır. İdrarda tespit edilebilme süresi ise (3) haftaya kadar çıkabilmektedir (Y8CD-K.2018/12391).
2. Morfin: Morfin idrarda 3-6 gün süreyle saptanabilir (Y8CD-K.2018/14211). Kanda daha kısa sürelerde bulunabilir.
3. Kokain: Kokain kanda yaklaşık 24-48 saat arası bulunabilir. İdrarda 2 ila 10 gün arasında tespit edilebilmektedir.
4. Eroin: Eroin 6-12 saat içinde kanda tespit edilebilir, metabolitleri ise 1-3 güne kadar kanda bulunabilir. İdrarda 3-4 gün içinde tespit edilebilir.
5. Amfetaminler: 12 saat ila birkaç gün arasında kanda bulunabilirler. İdrarda 12 saat içinde bulunabilir.
6. Bonzai: İdrarda 3-4 gün içinde tespit edilebilir. Kanda ortaya çıkmaması mümkündür.
7. MDMA (Ekstazi): Kanda veya idrarda 3-4 gün içinde bulunabilir.
8. Metanfetamin: İdrarda 3-5 günde bulunabilir. Kanda 1-3 günde bulunabilir.
Özellikle belirtelim ki, yukarıdaki süreler kullanılan uyuşturucu maddenin miktarı, kullanım sıklığı ve kişisel pek çok etkene göre farklılık arzedebilmektedir.
Not: Uyuşturucu maddeler, insan saçında 90 güne kadar tespit edilebilmektedir.
Uyuşturucu Madde Kullanma veya Bulundurma Suçunda Görevli Mahkeme
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçu ile ilgili yargılama yapma görevi asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilmektedir.
Uyuşturucu Kullanma ve Bulundurma Suçu Yargıtay Kararları
________________________________________
Uyuşturucu Madde (Eroin) Kullanma Sınırı ve Sanığın Ekonomik Durumunun Suça Etkisi
17.03.2013 tarihi saat 16.00 sıralarında kolluk görevlilerinin….. içerisinde durumundan şüphelendikleri sanığı kimlik sorgulaması yapmak amacıyla durdurmak isteyerek ‘Dur’ ihtarında bulundukları, sanığın ise ihtara uymayarak kaçmaya başladığı, yaklaşık 400 metre kadar şahsı kovalayan görevlilerin Amiral ….. içerisinde şahsı kıstırmak suretiyle yakaladıkları, kelepçe takılan şahsın kaba üst aramasının yapılmak istenildiği sırada “Üzerimde yüklü miktarda eroin var. Daha önce de uyuşturucu madde ticareti yapmaktan cezaevinde yattım. Bu yüzden korktum ve kaçtım.” şeklinde beyanda bulunması üzerine yapılan üst yoklamasında pantolon sağ cebinde 11 fişek hâlinde suç konusu eroininin ele geçirildiği olayda;
Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel ve ruhsal yapısı ile uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik gösterdiği için kesin bir ölçüt olmamakla birlikte fenni raporlara göre toksiman bir kişi için eroinin, ortalama bir doz miktarının (0,01-0,02) gram ve günlük doz sayısının da 4-6 olarak tüketilebileceği dikkate alındığında; suç konusu eroinin net 6,5 gram olması, sanığın savunmasında ele geçirilen eroini haftalık kullanmak üzere paketini 20 TL’den satın aldığını söylemesine rağmen, suça konu eroinin miktarı itibarıyla haftalık kullanım sınırlarının çok üzerinde kalması, eroinin satışa hazır ve 11 fişek hâlinde ele geçirilmesi, saat 14.00 sıralarında… Mahallesinden aldığı ve ticari taksi ile 20 dakika sonra …’da bulunan evinin bulunduğu sokağa gelmesinin ardından yakalandığını beyan etmesine rağmen sanığın görevlilerce saat 16.00 sıralarında görüldüğünün olay tutanağında belirtilmesi, bu hâli ile sanığın eroini almasının ardından doğrudan ikametine gitmek yerine, üzerinde satışa hazır fişekler hâlinde bulunan eroin ile ikametinin bulunduğu yer çevresinde yaklaşık 1 saat 40 dakikadır dolaşmakta olduğunun, durumundan şüphelenerek durdurulmak istenilmesi ve ‘Dur’ ihtarında bulunulmasına karşın kaçması sonrasında yakalandığında görevlilere “üzerinde yüklü miktarda eroin olduğunu” söylediğinin anlaşılması ile eroinin saf miktarının bilinen piyasa değeri ile sanığın ekonomik ve şahsi halinin uyumlu olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın üzerinde satışa hazır şekilde, 11 fişek hâlinde ele geçirilen suça konu eroini kullanma dışında bir amaçla bulundurduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu 2020/104 E. , 2022/444 K.).
Uyuşturucu Madde Yakalandıktan Sonra Yer Gösterme ve Etkin Pişmanlık
Etkin pişmanlık hükümlerini düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 192.maddesinin 3.fıkrasında yer alan; “bu suçlar haber alındıktan sonra,gönüllü olarak, suçun meydana çıkmasına ve fail veya diğer suç ortaklarının yakalanmasına hizmet ve yardım eden kişi hakkında verilecek ceza, yardımın niteliğine göre dörtte birden yarısına kadarı indirilir” şeklindeki düzenlemeye göre etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmek için sanığın, suçun ortaya çıkmasına veya suç ortaklarının yakalanmasına yardımcı olması gerekir.
Somut olayda; sanık 04/03/2011 tarihinde 6.315 gram toz esrar ile yakalandıktan sonra bir miktar esrar daha olduğunu söylemesi ve yer göstermesi sonucunda 05/03/2011 tarihinde 2.930 gram toz esrar maddesinin daha ele geçirilmesinin suçun ortaya çıkmasına yardım olarak kabul edilemeyeceği, sanığın çantasında uyuşturucu madde ele geçmesinden sonra bakiye uyuşturucu maddenin yerini gösterip teslim etmesi, suçun niteliğini değiştirmeyeceği gibi soruşturmayı kolaylaştırma olarak da kabul edilemeyeceği, mahkemece sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmamasının yerinde olduğu anlaşıldığından, kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi K.2021/4168).
Esrar Maddesi Kişisel Kullanım Sınırı ve Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurma Suçu
Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda; tüm miktarlar dâhil olmak üzere, toplam net ağırlığı 1.335 gram bulunan maddenin kenevir bitkisi olduğu, elemek suretiyle 345.510 gram toz esrar elde edilebileceğinin belirtildiği, bir ihbar üzerine yakalanan sanığın üzerinde taşıdığı poşetin içerisinde ele geçirilen kenevir bitkisi dışında, uyuşturucu madde ticareti yaptığı yolunda teknik ya da fiziki takip, tanık beyanı, iletişimin tespiti v.b gibi somut, yeterli, her türlü şüpheden arınmış, kesin ve inandırıcı herhangi bir delil elde edilememesi, uygulamada ilke olarak kabul edilen yıllık uyuşturucu madde kullanım miktarı göz önünde bulundurulduğunda, adli raporda belirtilen 345,510 gramlık esrar maddesinin yıllık şahsi kullanım sınırları içerisinde olması, sanığın uyuşturucu maddeyi satmak için değil kullanmak amacıyla satın aldığı yönündeki aksi kanıtlanamayan istikrarlı savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği şüphe boyutundan öteye geçememektedir (Yargıtay CGK - 2013/423 karar).
Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunda Denetimli Serbestlik İhlali
TCK’nın 191. maddesinin TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır “ hükmüne yer verilmiştir. Sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta “ısrar” ettiğinin kabul edilebilmesi için; sanığa tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı için tebligat yapılması, uymaması halinde “önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı” uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata rağmen de başvuruda bulunmadığı takdirde sanık hakkında dava açılması gerekir (Yargıtay 10 CD - 2016/1761 karar).
Kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair 29.07.2015 tarihli kararın şüphelinin mernis adresine 28.08.2015 tarihinde tebliğ edildiği halde Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nce 03.08.2015 tarihinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne müracaat etmesi için ihtar yazısı çıkarıldığı ve anılan yazının da şüphelinin Mernis adresine 28.08.2015 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Şüphelinin kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına karşı itiraz hakkı beklenilmeden, dolayısıyla kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı kesinleşmeden Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’nce tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına başlanamayacaktır. Ayrıca, TCK’nın 191/4. maddesi uyarınca kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi halinde hakkında kamu davası açılacaktır. Dosya Kapsamından şüphelinin tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar ettiğine dair bilgi ve belgeye de rastlanmamıştır (Yargıtay 9. Ceza Dairesi - Karar: 2016/4447).
Sanık hakkında verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında, sanığın mahkemeye tebligat adresi olarak bildirmiş olduğu ve gerekçeli kararın da tebliğ edildiği adres yerine, sanığın eski adresine çağrı yazısı tebliğ edildiği, bu haliyle usulsüz olan tebligata dayanılarak infaz dosyasının kapatıldığı anlaşılmakla, sanığın, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirini ihlal ettiğinden söz edilemeyeceğinden, söz konusu tedbirin infazı için dosyanın yetkili denetimli serbestlik şube müdürlüğüne gönderilmesine karar verilmesi gerektiği halde, tedbirin gereklerine aykırı davrandığı gerekçe gösterilerek, yazılı şekilde sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 20. Ceza Dairesi – Karar No:2017/544).
“Tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” ilişkin 26/02/2013 tarihli kararın, sanığın askerlik adresine 12/03/2013 tarihinde tebliğ edildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın, 30/04/2013 tarihli çağrı yazısının merniste kayıtlı yerleşim yeri adresine tebliğ edildiği 13/05/2013 tarihinde terhis olup olmadığı araştırılmadan sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 20. Ceza Dairesi – Karar No:2017/203).
Uyuşturucu Madde Bulundurma/Nakletme ve Sabıka Kaydı
Küçükçekmece İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, 24.12.2012 tarihinde saat 16.50 sıralarında Fatih Mahallesi, Kubilay Caddesi üzerinde önleme araması kararına istinaden gerçekleştirilen denetimler esnasında, sürücülüğünü tanık Nasır’ın yaptığı, ön yolcu koltuğunda sanığın, sağ arka koltuğunda ise şüpheli …’ın oturduğu 34 T.. .. plakalı ticari taksinin durdurulduğu, yapılan kimlik kontrolleri ve GBT sorgulamaları neticesinde haklarında herhangi bir yakalama kararı bulunmadığı anlaşılan adı geçenlere, üzerlerinde suç unsuru bulunup bulunmadığı sorulduğunda, sanığın elindeki mavi renkli poşeti görevlilere teslim ettiği, görevlilerce poşetin içi kontrol edildiğinde alüminyum folyoya sarılı hâlde toplam yirmi beş (25) paket suç konusu esrarın ele geçirildiği olayda;
Suç konusu uyuşturucu maddelerin satışa hazır hâlde ayrı ayrı paketlenmiş bir biçimde ele geçirilmiş olması, bu şekilde hazırlanmış olan uyuşturucu maddenin paket sayısının yirmi beş (25) adet olması, dosyada yer alan sanığa ait adli sicil kaydındaki bilgilere ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden yapılan incelemeye göre; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kaydı bulunan sanığın, geçmişte de uyuşmazlık konusu somut olayda olduğu gibi içinde otuz beş (35) paket esrar bulunan poşet ile yakalandığının ve söz konusu bu olaya ilişkin uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün Yargıtay Özel Dairesince düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleştiğinin anlaşılması karşısında; sanığın suç konusu yirmi beş paket hâlindeki uyuşturucu maddeleri kullanmak amacıyla satın aldığına ilişkin uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu gizlemeye ve bu suçun cezasından kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilemeyeceği, bu kapsamda TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen suçun kanuni tanımında yer alan seçimlik hareketlerden “bulunduran” ve “nakleden” fiillerini gerçekleştiren sanığın sabit olan eylemenin uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir (CGK- K.2021/14)
İstihbari Çalışma veya İhbar Neticesinde Elde Edilen Uyuşturucu Madde ve Kişisel Kullanım Sınırı
Dosya kapsamına göre; görevlilerce yapılan istihbari çalışmalarda, sanığın bahçesinde dişi hint keneviri ektiği, kısa bir süre önce topladığı ve satma gayreti içerisinde olduğu yönünde edinilen bilgi üzerine başlatılan soruşturma sırasında, sanığın evinde yapılan aramada kurumaya bırakılmış 2.164 gr (1.500 gr toz esrar elde edilebilir) dişi hint keneviri bitkisi ele geçirilmiş olup, sanık tarafından bu maddeyi kullanmak amacıyla bulundurduğu belirtilmiş ise de, ele geçen madde miktarının bir yıllık kişisel kullanım ihtiyacının çok üzerinde olması karşısında, sanığın bu maddeyi satmak amacıyla bulundurduğunun kabul edilmesi gerektiğinden, satmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurmak suçundan cezalandırılması yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 10. Ceza Dairesi- Karar: 2007/573).
Kişisel ihtiyaç sınırını aşmayacak miktardaki suç konusu uyuşturucu maddeyi tüm aşamalarda kullanmak için bulundurduğunu söyleyen sanığın savunmasının aksine, satmak için bulundurduğuna ilişkin, muhbirin yaptığı soyut ihbar dışında, kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin kanıt bulunmadığı gözetilmeden, 5237 sayılı TCK. nun 191/1. maddesi yerine, 188/3. maddesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 10 Ceza Dairesi - Karar: 2007/6552).
Eroin Maddesinin Kişisel Kullanım Sınırı ve Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurma Suçu
Suç konusu net 5 gram eroini Malatya’dan temin ederek yönetimindeki otomobille Ankara iline gelen sanığın, parkta oturduğu sırada yanına gelen diğer sanık Mehmet’e sigara paketi içerisindeki eroini gösterip cebine koyması üzerine görevliler tarafından yakalanması şeklinde gelişen olayda; sanığın Ankara’ya şehrine hasta ziyareti için geldiğini söylemesi; günlük kullanılacak eroin miktarının yaklaşık 60 miligram ve suç konusu eroinin yaklaşık 83 günlük ihtiyacı karşılayacak miktarda bulunması; somut olayda belirlenen zaman dilimine göre bu eroinin kişisel ihtiyaç miktarının çok üzerinde olması karşısında; sanığın eyleminin “satmak amacıyla uyuşturucu madde bulundurma” suçunu oluşturduğu gözetilmelidir (Yargıtay 10. CD - Karar: 2014/198).
Eroin Maddesi Kullanım Sınırı
Kıbrıs’a uyuşturucu madde getireceğine ilişkin alınan istihbari bilgi üzerine takip edilen sanığın otelden çıktıktan sonra kolluk görevlilerince yakalandığı ve kaldığı otelde yapılan aramada yıllık 20 gram olan kullanım sınırının çok üzerinde net 296.1 gram eroinin ele geçirildiği anlaşıldığından; olay tutanağı içeriği, sanığın aşamalardaki savunmaları ve dosyadaki diğer bilgi ve belgeler dikkate alındığında, eylemi uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturduğu gözetilmeden sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi - 2017/2719).
İki Farklı Mahalden Elde Edilen Uyuşturucu Maddenin Kişisel Kullanım Miktarı İçinde Kalması
Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı Ekspertiz Raporuna göre; sanığın ikametinden elde edilen, net ağırlığı 530 gram gelen yeşil renkli bitki parçalarının, uyuşturucu niteliğe sahip esrarın aktif maddelerinden THC (Tetrahidrocannabinol) ihtiva eden kenevir bitkisi parçaları olduğu ve bu parçalardan net 212 gram toz esrar elde edilebileceği, sanığa ait seralardan toplanan, net ağırlığı 97 gram gelen yaş halde, köklü, yeşil renkli bitkilerin, uyuşturucu niteliğe sahip esrarın aktif maddelerinden THC (Tetrahidrocannabinol) ihtiva eden kenevir bitkisi oldukları ve bu bitkilerden net 14.55 gram toz esrar elde edilebileceğinin hesaplandığı, anlaşılmaktadır. Suç tarihinde yapılan istihbari çalışma sonucunda, usulüne uygun olarak gerçekleştirilen aramalarda sanığın ev ve seralarında uyuşturucu madde ele geçirilmiş ise de, tanık H.E.’nin sonradan değişen kolluktaki beyanı ve istihbari bilgi dışında, sanığın uyuşturucu maddeyi sattığı yönünde başka herhangi bir kanıtın bulunmaması, el konulan uyuşturucu madde miktarının kişisel kullanım sınırları içinde olması, uyuşturucunun evde rahatlıkla bulunabilecek bir yerde ele geçmesi, sanığın tüm aşamalarda istikrarlı olarak uyuşturucu maddeyi satmak için değil, kullanmak için bulundurduğunu savunması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanığın uyuşturucu madde ticareti suçunu değil; uyuşturucu madde kullanmak için bulundurma suçunu işlediği kabul edilmelidir (Yargıtay CGK – Karar:2012/1769).
Bonzai ve Kullanmak İçin Uyuşturucu Madde Bulundurma Suçu
Şüphe üzerine durdurulup üzerinde suç unsuru olup olmadığının sorulması üzerine, cebinden çıkardığı MDMA içeren 61 adet tablet ile THJ-2201 içeren 4 gramdan ibaret maddeleri, kolluk görevlilerine teslim eden sanığın, bonzai isimli maddeleri yakalanmasından bir saat kadar önce tanımadığı kişiden kullanmak için aldığına ve ikamet ettiği Balıkesir’e gitmek üzere otogara doğru giderken yakalandığına ilişkin savunmasının aksine, kullanma sınırları içindeki bu maddeleri satacağına veya başkasına vereceğine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, sanığın eyleminin “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçunu oluşturduğu gözetilmeden, “uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti yapma” suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 10. CD - Karar No:2015/32606).
Esrar Elde Etmek ve Kullanmak İçin Hint Keneviri Bulundurma
Sanığın ikametinde yapılan aramada saksıda ekili bulunan 4 kök halinde daralı ağırlığı 6 gram olan hint kenevirini münhasıran kendi kullanımı için esrar elde etmek için ektiği savunmasının aksine, bu maddeyi satacağına veya başkasına vereceğine dair kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, sanığın eyleminin “münhasıran kendi kullanımı için esrar elde etmek” suçunu oluşturduğu gözetilmeden, “ticaret amacıyla kenevir ekme” suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması (Yargıtay 10 Ceza Dairesi - Karar: 2016/581).
Kullanmak İçin Uyuşturucu Bulundurma ve Uyuşturucu Madde Satma Suçu
Sanık hakkında 27.03.2013 tarihinde bulunduğu evde yapılan aramada ele geçirilen 34 adet hap ve 25 gram esrar maddesi sebebiyle uyuşturucu madde ticareti yaptığından bahisle dava açılmış olup, Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesi’nin 16.05.2013 tarihli raporuna göre hapların kafein içerdiğinin belirtilmesi karşısında uyuşturucu ve uyarıcı madde olarak kabul edilemeyeceği, kişisel kullanım miktarındaki 25 gram esrarın ise sanığın savunmasının aksine kullanma amacı dışında satma veya başkalarına verme gibi bir maksatla bulundurduğuna dair delil bulunmadığı, bu haliyle sanığın eylemi TCK’nın 191. maddesinde düzenlenen kullanmak maksadıyla uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturmakta ise de; 27.03.2013 tarihinde sanığın birlikte yargılandığı diğer sanıklardan D. G., K. Z. ve G. Z. ‘in ikametlerinde toplam 142 adet kullanıma hazır defter kağıdına sarılı vaziyette ele geçirilen esrarlardan birinin üzerindeki parmak izi ile sanığın sol el baş parmak izinin aynı olduğu 01.07.2013 tarih ve 2013/795 Sayılı ekspertiz raporuna göre belirlendiğinin anlaşılması karşısında, bu uyuşturucu maddeler yönünden Cumhuriyet Başsavcılığına gereğinin takdir ve ifası için suç duyurusunda bulunulup sanık hakkında dava açılması halinde bu dosya ile birleştirilip tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinden hükmün bozulması gerekir (Yargıtay 9. Ceza Dairesi - Karar: 2016/97).
Uyuşturucu Kullanma veya Bulundurma Suçunda Denetimli Serbestlik İhlali ve Duruşma
5237 sayılı TCK, denetimli serbestlik tedbirlerinin gereklerine uymayan sanık hakkında davaya devam edilerek hüküm verileceği öngördüğünden; duruşma açılarak “Denetimli serbestlik tedbirine uymadığının iddia edilmesi nedeniyle, bir mazereti varsa gelip bildirilmesi, gelmediği ve bir mazeret bildirmediği takdirde denetimli serbestlik tedbirine uymadığı kabul edilerek hakkında cezaya hükmolunacağı” uyarısıyla birlikte duruşma tarihi ve saatinin sanığa tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 195 inci maddesi uyarınca sanığa gelmese dahi yokluğunda duruşma yapılabileceğine dair açıklamalı davetiye gönderilmeden; duruşma açılmaksızın hüküm kurulması hukuka aykırıdır (Yargıtay 20. Ceza Dairesi – Karar No:2017/233
Denetimli Serbestlik İhlalinde Israr Şartınun Gerçekleşme Prosedürü
TCK’nın 191. maddesininTCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendinde, “Kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi … hâlinde, hakkında kamu davası açılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen şüpheliye tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlaması için uyarılı tebligat yapıldığı, şüphelinin de bu ilk tebligata uyarak Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne müracaat ettiği,
Bu şekilde Denetimli Serbestlik Müdürlüğü’ne müracaat eden şüpheliye, Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği’nin “Denetim planı” başlıklı 35. maddesinin 7. fıkrasında yer alan “Haklarında; a ) Tedavi ve denetimli serbestlik, … kararı verilenler için denetim planı hazırlanmaz. Bu yükümlülere yükümlülükleri ile uyması gereken kuralları ve dikkat etmesi gereken hususları içeren bilgilendirme formu tebliğ edilir. Bu form denetim planı yerine geçer.” şeklindeki düzenleme gereğince Yönetmeliğin 42. maddesinde düzenlenen “Yükümlülerin uyması gereken kurallar”ın yazılı olarak imzası karşılığında tebliğ edildiği ve bu kapsamda öncelikle hakkında tedavi tedbirinin uygulanacağının ve sevk edildiği hastanenin tedavi programına uyması gerektiğinin bildirildiği, ayrıca yükümlülüklerini ihlal etmesi halinde hakkında kamu davası açılacağının da ihtar edildiği, dolayısı ile birinci uyarının doğrudan ilgili müdürlükçe yapılmış olduğu,
Ancak bu ihtar ve uyarıya rağmen şüphelinin 14.10.2015 tarihinde laboratuvara numune vermeyerek yükümlülüklerini birinci kez ihlal etmesi üzerine, yine yazılı olarak uyarıldığı, buna dair davetnamenin 03.12.2015 tarihinde tebliğ edildiği, bunun da ikinci uyarı olarak kabul edilmesi gerektiği, yapılan bu uyarıya rağmen 10 gün içinde kuruma başvurmamak suretiyle tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerini yerine getirmeyerek, ikinci kez yükümlülüklerini ihlal ettiği,
Anlaşılmıştır.
Bu hali ile 2 kez uyarılmasına rağmen 2 defa yükümlülüklerini ihlal ettiği görüldüğünden, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası uyarınca sanığın cezalandırılması isteğiyle açılan davada “kovuşturma şartı” olan “ısrar koşulu” gerçekleşmiştir. Bu sebeple mahkemece yargılamaya devam edilerek esas hakkında bir hüküm verilmesi gerekirken, “karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür (Yargıtay 10. Ceza Dairesi - Karar: 2017/4456).
Kamu Davasının Açılmasının Ertelenmesi ve Denetimli Serbestlik
Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde kabul etmek veya bulundurmak suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve şüpheli hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair kararı müteakip, şüphelinin yapılan uyarıya rağmen yasal süre içerisinde müracaat etmediği gerekçesiyle hakkındaki dosyanın kapatılmasına ilişkin Aksaray Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün kararına karşı şüphelinin yaptığı itirazın süresinde yapılmadığından bahisle usulden reddine dair Aksaray İnfaz Hakimliğinin kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile ilgili olarak;
Dosya kapsamına göre, 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu’nun 18/1. maddesinde yer alan, “Müdürlükler ile koruma kurullarının idari nitelikteki eylem ve işlemlerine karşı infaz hakimliğine şikayette bulunulabilir.”, 05/03/2013 tarihli ve 28578 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 48. maddesinde yer alan, “1) Yükümlüler ile kanuni temsilcileri, infaz hizmetlerinin yürütülmesi sırasında müdürlükçe hazırlanan denetim planları ve raporları ile müdürlükçe yapılan uyarılar gibi işlem ve eylemlerin kanun, tüzük ve yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu gerekçesiyle müdürlüğe itirazda ya da infaz hâkimliğine şikâyette bulunabilirler.” ile aynı Yönetmeliğin 72/8. maddesindeki “Sanık veya hükümlünün beş iş günü içerisinde ilgili kuruma tedavi için müracaat etmediğinin veya belirlenen tedavi programına uymadığının bildirilmesi ya da rehberlik çalışmalarına katılmaması halinde sanık veya hükümlü bu Yönetmeliğin 44. maddesine göre uyarılır. Uyarılara ilişkin tebligatta ihlal durumunun tekrarı halinde bunun yükümlülüğün ihlali sayılacağı ve dosyanın kapatılarak mahkemesine gönderileceği sanık veya hükümlüye bildirilir.” şeklindeki düzenlemelere nazaran, denetimli serbestlik müdürlüğünce ihlâl nedeniyle şüphelinin dosyasının kapatılarak mahkemesine iade işleminin idari nitelikte bir işlem olmadığı, dolayısıyla İnfaz Hakimliğinin karar verme yetkisi bulunmadığı, infaz kaydının kapatılması işlemi aleyhine de şüpheli tarafından itiraz edilebileceği, zira şüphelinin yasal mazereti bulunup bulunmadığının mahkemece denetlenmesi gerektiği, ancak görevli mahkemenin soruşturma aşamasında genel görevli olan sulh ceza hâkimliği olduğu gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması istemi yerinde görülmüş, Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının kanun yararına bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay 1. Ceza Dairesi - Karar : 2017/2076).
Kamu Davası Açılmasının Ertelenmesi Halinde Denetimli Serbestlik İhlali Şartları
TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde, “Kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi … hâlinde, hakkında kamu davası açılır. “ hükmüne yer verilmiştir.
CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasında, “Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir. Ancak, soruşturmanın veya kovuşturmanın yapılması şarta bağlı tutulmuş olup da şartın henüz gerçekleşmediği anlaşılırsa; gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir. Bu karara itiraz edilebilir.” hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda sanık, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ile tabi tutulduğu tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazına başlaması için gönderilen meşruhatlı davetiye tebliğine rağmen 10 gün içinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurmaması üzerine kamu davası açılmış ise de, kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta “ısrar” ettiğinin kabul edilebilmesi için sanığa “önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde kendisine yüklenen yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakla ısrar etmiş sayılacağı” uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, buna rağmen başvuruda bulunmadığı takdirde de sanık hakkında kamu davasının açılması gerekir. Ancak somut olayda “kovuşturma şartı” olan “ısrar koşulunun” gerçekleşmediği, dolayısı ile kamu davası açılma koşulları oluşmadığı halde kamu davası açıldığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkrası uyarınca sanığın cezalandırılması isteğiyle açılan davada “kovuşturma şartı” olan “ısrar koşulunun” gerçekleşmediği anlaşıldığından, Mahkeme tarafından CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasının 2. cümlesi gereğince bu şartın gerçekleşmesini beklemek üzere “davanın durmasına” ve denetimli serbestlik dosyasının infazına devam edilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, yargılama konusu olan 18.06.2014 tarihli suç daha önce verilmiş her hangi bir tedavi ve denetimli serbestlik kararının infazı sırasında işlenmiş olmadığı halde, sanığın bu suçu adli sicil kaydında yer alan başka bir uyuşturucu madde kullanma suçu sebebiyle genel hükümlere göre CMK’nın 231. maddesine göre her hangi bir yükümlülük yüklenmeden verilmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5 yıllık denetim süresi içinde işlediği gerekçesi ile “davanın reddine” karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, sanık lehine olarak verilmiş olan ve davanın esasını çözen bu karardan dolayı yeniden yargılama yapılmamak ve aleyhe sonuç doğurmamak üzere, hukuka aykırılığa işaret edilerek, kanun yararına bozma talebi bu yönü ile kabul edilmiştir (Yargıtay 10. Ceza Dairesi - Karar: 2017/4702).
Soyut Tanık Beyanı ve Uyuşturucu Madde Kullanma
Sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;
Suç tarihinde ele geçirilen net 19,6 gram esrarı kullanma amacı dışında satmak veya başkasına vermek amacıyla bulundurduğuna ilişkin, tanık Yaşar’ın ve beyanından sonradan dönen tanık Murat’ın soyut beyanları dışında kuşku sınırlarını aşan kesin ve yeterli delil elde edilemediği anlaşılmakla; sanığın eyleminin TCK. 191.maddesinde belirtilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu ve bu yönden hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği gözetilmeden, sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar : 2019/5111).
Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün Çağrısına Uymama
TCK. 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi halinde, hakkında kamu davası açılır” hükmü gereğince sanığa Bakırköy Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğü tarafından çağrı davetnamesi ile 10 gün içerisinde adı geçen müdürlüğe gelmesi konusunda ihtarda bulunulduğu; ancak sanığın yasal sürede müracaat etmemesi üzerine, sanığa tekrar yeni bir süre verilerek başvuru yapması konusunda ihtarat gönderilmediğinin anlaşılması karşısında; sanığın ilk ihtarata uymamasının, kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden mahkumiyet kararı verilmesi, kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün BOZULMASINA, karar verilmiştir (Yargıtay 20.Ceza Dairesi - Karar : 2019/5133).
Kullanma Sınırında Uyuşturucu Bulundurma ve Deliller
Ele geçen ve kullanım sınırları içerisinde kalan net 190 gram esrar maddesinin, sanık savunmaları ile iletişimin tespiti tutanakları dikkate alındığında; savunmalarının aksine kullanma dışında satmak veya başkasına vermek amacıyla bulundurduğuna ilişkin kuşku sınırlarını aşan kesin delil elde edilemediği ve sanıkların eyleminin TCK’nın 191. maddesinde belirtilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanıklar hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar No:2019/5996).
Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün Usulsüz Tebligatı
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesinde; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” düzenlemesi ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsendiği dikkate alındığında; somut olayda denetimli serbestlik müdürlüğünce çıkarılan çağrı yazılarının öncelikle bilinen en son adrese, mernis adresi olduğu belirtilmeksizin, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun’un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği, sanığın mernis adresine doğrudan Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi gereğince yapılan tebligatların geçerli sayılamayacağı, mahkemenin tebligatların usulüne uygun olmadığına yönelik değerlendirmesinin bu nedenle yerinde olduğu, ancak; hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilmiş olan sanığın kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi şartının gerçekleşmediği gerekçesi ile düşme kararı verilemeyeceği, aksi halde uyuşturucu madde kullanmak suçundan bir daha kovuşturma yapılmasının mümkün olmayacağı, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8-2. cümlesi uyarınca kamu davası hakkında durma kararı verilerek, denetimli serbestlik tedbirinin infazına devam edilmesi için dosyanın İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kamu davasının düşmesine ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca verilmiş 20/06/2017 tarihli, 2017/65713 soruşturma, 2017/2805 sayılı kararın infazı yönünde gereğinin yapılmasına karar verilerek dosyanın kesin olarak sonuçlandırılması ve davanın esasını çözen düşme kararıyla yargılama sonlandırıldıktan sonra, sanki durma kararı verilmişcesine, gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunulmasına karar verilerek hükmün karıştırılması kanuna aykırı olup kanun yararına bozma istemi yerinde görülmüştür (Yargıtay 20. Ceza Dairesi - Karar : 2020/3626).
Sadece Sanığın İkrarı ile Uyuşturucu Kullanma Suçundan Ceza Verilemez
Şüpheli … hakkında “Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan yapılan soruşturma sonucunda, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 08/12/2015 tarihli ve 2015/36267 soruşturma, 2015/625 sayılı “kamu davasının açılmasının ertelenmesine, şüpheli hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına” karar verildiği, kararın infazı için Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderildiği, şüphelinin kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar ettiği gerekçesiyle Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca erteleme kararının kaldırılarak kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Kayseri 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/03/2017 tarihli ve 2016/318 esas, 2017/284 sayılı kararı ile, yapılan tebligatın usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Olay tutanağı ve dosya kapsamına göre üzerinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçirilemeyen, suç tarihi ve öncesinde uyuşturucu madde kullandığı teknik yöntemlerle saptanmayan sanığın kendi ikrarıyla kullandığını beyan ettiği maddelerin ele geçmemesi nedeniyle, niteliklerinin belirlenmesi mümkün olmadığından; suçun maddi delilinin elde edilememiş olması karşısında, atılı suçu işlediğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, yeterli ve kesin delil bulunmayan sanığın beraati yerine tebligatın usulüne uygun olmadığı gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/1. maddesinde hüküm çeşitleri arasında da sayılmayan “hüküm kurulmasına yer olmadığına” karar verilmesi kanuna aykırı olup, bu husus Mahkemenin takdiri ve delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülmesi durumunu aşan mutlak hukuka aykırılık niteliğinde olduğundan, kanun yararına bozma talebi değişik gerekçe ile yerinde görülmüştür (Yargıtay 10. Ceza Dairesi - Karar: 2020/6028).
Uyuşturucu Madde Kullanma Suçunu İkrar Etme
02/03/2014 tarihli Yakalama ve Muhafaza Altına Alma Tutanağına göre durumundan şüphelenilen sanığın yapılan üst aramasında tornavida ve el feneri görülmesi üzerine sanığın alınan savunmasında hırsızlık suçunu işlediğini ve uyuşturucu madde karşılığında sattığını ifade etmesi üzerine olay yerinde herhangi bir uyuşturucu madde ele geçirilmeyen sanık hakkında aldırılan idrar tahlilinde uyuşturucu madde kullandığı anlaşılan somut olayda, hırsızlık suçunun soruşturması sırasında resmi makamlar tarafından haber alınmadan önce uyuşturucu madde kullandığını belirterek ikrarı ile kendi suçunu ortaya çıkaran sanık hakkında TCK’nın 192/2 maddesi uyarınca cezaya hükmolunamayacağının gözetilmemesi, bozma nedenidir (Yargıtay 10.Ceza Dairesi - Karar : 2021/10530).